Perseid Meteor Yağmuru

Bu yazı Prof. Dr. Rennan Pekünlü tarafından kaleme alınmıştır.

Dünyamız 17 Temmuz – 24 Ağustos tarihleri arasında Swift-Tuttle adlı kuyruklu yıldızın yörüngesindeki toz ve kalıntılarından geçecek, bu dönemde meteor yağmuru en yoğun biçimde 12 Ağustos’ta gerçekleşecek; sayısı saatte 150 hatta 200’e varan meteor yağmuru bekleniyor.

Swift-Tuttle

Şekil 1. Swift-Tuttle kuyruklu yıldızı.

Swift-Tuttle yorunge

Şekil 2a. Yer’in Güneş çevresindeki yörüngesiyle Swift-Tuttle kuyruklu yıldızın Güneş çevresindeki yörüngesinin kesişeceği 10 – 14 Ağustos tarihlerini gösteren grafik. (Kaynak:http://www.space.com/32868-perseid-meteor-shower-guide.html)

ky tozu

Şekil 2b. Şekil 2a’da gösterilen Yer ve Swift-Tuttle kuyruklu yıldız yörüngelerinin kesişim noktasının büyütülmüş grafiği.

Meteor Yağmuru nedir?

Dünyamız her yıl, daha önce dünya yakınından geçen kuyruklu yıldızların bıraktığı toz kalıntılarının içinden geçer ve meteor yağmuru gerçekleşir. Eğer gökyüzünü yarım saat veya daha fazla süreyle gözlerseniz, radiant adı verilen bir noktadan her yöne meteor aktığını ve meteor sayısında artışı göreceksiniz. Aslında her yöne gidiş, perspektif yanılgısıdır, çünkü meteorlar biribirine koşut (parallel) olarak yolculuğa çıkar.

perseid kaynak

Şekil 3. (Sol) Perseid meteor yağmurunun kaynaklandığı radiant; bu noktanın ardalanında Perseus takım yıldızı vardır.

            Meteor yağmuru ismini radiant adlı kaynağın ardalanında bulunan takım yıldızından alır, örneğin, Ağustos ayının çok iyi bilinen Perseid yağmurunun radiantı Perseus takım yıldızının önalanındadır. (bakınız Şekil 3).

Şekil 3. (Sol) Perseid meteor yağmurunun kaynaklandığı radiant; bu noktanın ardalanında Perseus takım yıldızı vardır.

Perseid meteor yağmuruna neden olan etmen nedir?

Dünyamıza çok yakından sürekli olarak geçen gökcismi Swift-Tuttle kuyruklu yıldızıdır. Kuyruklu yıldızın çekirdeğinin çapı 26 kilometredir. Güneş çevresindeki yörüngesinde Yer’e en yakın geçtiği son tarih 1992 yılıdır. Bir sonraki yakın geçişi 2126 yılında gerçekleşecektir. Ancak, Dünyamızın yörüngesi Swift-Tuttle’ın bıraktığı toz ve artıklarla her yıl kesişeceği için her yıl Perseid meteor yağmuru yaşanacaktır. Yer atmosferine giren toz ve artıklar saniyede 59 km hızla devindikleri için ısınıp ışık saçarlar. Bu toz ve kalıntılar Yer atmosferi dışındayken “meteorid” olarak adlandırılır; Yer atmosferine girip ışık saçmaya başladıklarında bunlara “meteor” denir. Eğer kalıntılardan biri Yer’e ulaşırsa ona da “meteorite” denir. Perseid’deki toz ve kalıntılar kum veya tahıl tanesi büyüklüğündedir.

Meteor yağmurunu gözlemek için neye gereksiniminiz var?

Meteor yağmurunu gözlemenin en iyi yolu karanlık bir bölgede arkaya yaslandırılabilen bir koltuğa oturup gözünüzü en az yarım saat karanlığa alıştırmaktır. Saatte 150 meteor görüleceği tahmin ediliyor; bu da dakikada 2 veya 3 meteor demektir. Bu arada, parlak ateşten top üretenlerin yanısıra daha sönük meteorlar da olacaktır.

konum

Şekil 4. Güneybatı gökyüzünde Ay, Satürn, Antares ve Mars’ın gece yarısı konumları. Kaynak: http://earthsky.org/tonight/moon-and-saturn-on-august-12

            Meteorlar sanki Perseus takım yıldızından kaynaklanıyormuş izlenimi verecektir. Meteorlar yerel zamanla saat 22:00 de ufukta görülmeye başlayacaktır. Ancak en parlak olanlar gece yarısından sonra gözlenecektir. Meteorlar tüm gökyüzünde görülebilir ancak onlar Perseus takımyıldızının ön alanından kaynaklanacaktır.

            11 Ağustos gecesi Ay’ın ışığı Perseidlerin ışığını etkileyecek ve daha sönük görünmelerine neden olacaktır. Ancak Ay yerel zamanla saat 01:00 de batacağı için meteorları izlemenin en uygun zamanı, 12 Ağustos günü saat 01:00 den sonra olacaktır.

 

Meteor Büyüklükleri, Yer atmosferindeki hızları ve Parlaklıkları

Perseid meteorlarının ağırlıkları binde bir gram ile 100 gram arasında değişir. Düşük ağırlıklı olanlar atmosfere 40 – 60 km/saniye hızla girerler ve parlaklıkları düşüktür; 100 gram ağırlığındakilerin atmosfere giriş hızı daha düşük (10 – 35 km/saniye) ancak parlaklıkları çok daha fazladır (bkz. Şekil 5). Meteoru görmemizin nedeni kuyruklu yıldız kalıntısındaki karbon, kükürt, kalsiyum vd. gibi yanıcı elementlerin atmosferdeki atom, molekül ve toz parçalarıyla sürtünmesi ve kalıntının yolu üzerindeki hava moleküllerinin sürtünme nedeniyle binlerce dereceye ısınmasıdır.

hiz-parlaklik

Şekil 5. Meteor ağırlıklarının Yer atmosferine giriş hızıyla parlaklıkları arasındaki ilişkidir. Yatay eksen – meteorun Yer atmosferine giriş hızı; dikey eksen – meteorun parlaklığı. Negatif değerler daha parlak demektir.

Swift Tuttle adlı kuyruklu yıldızın bulgusu

Önceleri 109P/Swift-Tuttle olarak adlandırılmış olan Swift-Tuttle 133 yıllık dönemi olan bir kuyruklu yıldızdır. Swift-Tuttle, iki kişi tarafından ancak birbirlerinden bağımsız olarak keşfedilmiştir: 16 Temmuz 1862 tarihinde Lewis Swift ve 19 Temmuz 1862 tarihinde de Horace Parnell Tuttle tarafından keşfedilmiştir.

Swift Tuttle’ın Yer’e olan tehlikesi

Kendi yörüngesinde dolanan Swift-Tuttle Yer-Ay sistemine yakın bir yörüngede dolanır. Yer yörüngesiyle kuyruklu yıldızın yörüngesinin birbirine uzaklığı 130.000 km’dir. Amatör gökbilimci ve yazar Gary W. Kronk Swift-Tuttle’ın önceki geçişlerini hesapladı ve Çinlilerin adı geçen kuyruklu yıldızı M.Ö. 69 ve M.S. 188 yıllarında gözlediklerini buldu. Bu bulgu Harvard Smithsonian Center for Astrophysics’de uzun dönem müdürlük yapmış olan İngiliz gökbilimci Brian G. Marsden tarafından doğrulandı. Bu bilgiler ışığında yapılan yeni hesaplamalar kuyruklu yıldızın yörüngesinin kararlı olduğunu ve önümüzdeki 2 bin yıl boyunca Yer’e bir tehlike oluşturmayacağını gösterdi. Swift-Tuttle 5 Ağustos 2126 tarihinde Yer’e 22.900.000 km uzaktan geçecek.

Swift-Tuttle’ın Güneş sistemine sonraki girişi 15 Eylül 4479 tarihinde Yer’e yakın olarak gerçekleşecek. Yer’e çarpma olasılığı milyonda bir olarak hesaplandı. Kuyruklu yıldızın 4479 yılından sonraki yörüngesini hesaplamak zor. Swift-Tuttle Güneş sisteminde Yer’e sürekli olarak yakın geçiş yapan en büyük gök cismidir. Eğer Yer’e çarparsa, Cretaceous-Paleogene dönemindeki çarpmanın yaklaşık 27 katı bir enerji açığa çıkacaktır. Swift-Tuttle kuyruklu yıldızı “insanlık için en büyük tehlike” olarak tanımlanmıştır. 66 milyon yıl önce gerçekleşen bir çarpmanın açtığı kraterin çapı 180 km derinliği 20 km’dir. Chicxulub’a çarpan nesnenin çapının 10 km olduğu belirlendi; bu çarpmada açığa çıkan enerji 420 zetjul (Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların enerjilerinin bir milyar katı).

Chicxulub krateri

Şekil 6a. Kuzey Amerika ile Güney Amerika arasındaki Yucatan yarımadasında . Cretaceous-Paleogene dönemindeki çarpmasının olduğu bölge.

Chicxulub

Şekil 6b. Chicxulub krateri. Kaynak: http://news.nationalgeographic.com/content/dam/news/photos/000/642/64290.adapt.768.1.jpg

Jeoloji ve Morfoloji

Chicxulub krateri, Berkeley California Üniversitesi öğretim üyeleri olan fizikçi Luis Alvarez ve oğlu jeolog Walter Alvarez’in çok sayıdaki hayvan, bitki ve yerde yaşayan dinozorların neslinin tükenmesine neden olduğuna ilişkin kuramını destekliyor (Alvarez, W.; Alvarez, L.W.; Asaro, F.; Michel, H.V. (1979). “Anomalous iridium levels at the Cretaceous/Tertiary boundary at Gubbio, Italy: Negative results of tests for a supernova origin”. In Christensen, W.K.; Birkelund, T. Cretaceous/Tertiary Boundary Events Symposium. University of Copenhagen. p. 69)

Walter Alvarez’in elindeki kil asteroid çarpma kuramını ateşledi (Şekil 7). Katmanların ortasındaki yeşilimsi kahverengi band iridyum yönünden oldukça zengindir. Kuyruklu yıldız çarpma kraterlerinin Yer’de kitlesel yokoluşla ilişkisini kuran kurama göre krater yakınlarında iridyum katmanları oluşmuş olmalıdır. Gerçekten de Permian/Triassic döneminde oluşmuş olan bir krater yakınlarında iridyum tabakası bulunmuştur. İridyum Yer’de doğal olarak bulunmayan bir kimyasal elementtir. Bu elementin varlığı ve ek olarak çarpma bölgesi sınırlarındaki maddelerin şok dalgalarınca etkilenmiş olduğunun belirlenmesiyle çarpma modeli güçlenecektir.

iridyum tabaka

Şekil 7. Luis Alvarez’in oğlu Walter Alvarez Chicxulub kraterinden çıkarılan killi tabakadaki iridyum (ortadaki yeşilimsi tabaka) katmanını gösteriyor. İridyum Yer’de doğal olarak bulunmayan bir kimyasal elementtir. Kraterde bu elementin bulunmuş olması, kraterin bir meteor veya kuyruklu yıldız çarpmasıyla açıldığına kanıt oluşturur. Kaynak: Wikipedia

            1991 yılında Hildebrand, Penfield ve arkadaşlarının makalesinde asteroid çarpma bölgesinin jeolojisi ve bileşimi betimlenmiştir. Çarpma bölgesinin üst katmanları kireçli toprak ve kireçtaşından oluşuyor; bu katmanlar 1000 metre derinliğe dek iniyor. Bu kayaların yaşı Paleocene çağına uzanır. Bu katmanların altında, 500 metre derinliğe sahip, andezit cam (andesite glass) adı verilen volkanik kayalardan ve breş’den (birbirine yapışık köşeli parçalardan oluşmuş kaya) oluşan katman vardır. Bu volkanik magmatik kayaç (püskürük kayaç) tıpkı şok dalgalarının ürettiği kuartzlar gibi asteroid çarpmaların oluşturduğu yapılardır.

Chicxulub’a çarpan asteroid’in kaynağı

2007 yılı Eylül ayında Nature dergisinde yayımlanan rapor Chicxulub kraterine neden olan asteroidin kaynağına ilişkin bir öneride bulundu. Raporun yazarları William F. Bottke, David Vokrouhlicky ve David Nesvorny, 160 milyon yıl önce asteroid kuşağında gerçekleşen bir çarpışma, Baptistina ailesi olarak adlandırılan asteroidlerin oluşmasına neden olduğunu ve 298 Baptistine’in ailenin en büyüğü olduğunu ileri sürdüler. Yazarlar, “Chicxulub asteroid”inin de aynı aileden olduğunu önerdiler. Chicxulub ile Baptistina ilişkisi, asteroidin mikroskobik parçalarında büyük niceliklerde bulunan carbonaceous maddeyle desteklenmiş oldu. Bu bulgu, asteroidin Baptistina gibi carbonaceous chondrites denen ender asteroid sınıfında olduğu önerisini destekliyor.

asteroit kusagiŞekil 8. Mars ile Jüpiter gezegenleri arasındaki Asteroid kuşağı

            2011 yılında Wide-field Infrared Survey Explorer’dan gelen yeni veriler Baptistina ailesini oluşturan çarpışmanın 80 milyon yıl önce oluştuğuna işaret etti. Bu yeni veriler Chicxulub kraterini açan asteroidin Baptistina ailesinden olduğu savını çürüttü.

Dinozorların neslini Asteroid Çarpması mı yok etti?

Önce Toutatis asteroidi, ardından Shoemaker-Levy 9 kuyruklu yıldızı, şimdilerde de Marduk “Dinozorların yazgısıyla insan türünün yazgısı bir benzerlik gösterecek mi?” sorusunu sık sık gündeme getirdi, getiriyor!

            “Yokoluşun mantığı ve Toutatis” adlı yazısında Luis Walter Alvarez, göktaşı çarpmasıyla dirim küredeki bazı canlı türlerinin kitlesel yok oluşu arasında bir ilişkinin varlığına değiniyor. Bu yazıda kitlesel yok oluş tamamen Yerötesi etmenlere bağlanıyor. Ancak dinozorların kitlesel yok oluşlarını Yersel etmenlere bağlayan bir açıklama da var! Bu açıklama, Yer’deki etmenlerin evrim sürecindeki önemini yeğler. Bu yazıda her iki görüşün savlarını sunmaya çalışacağız. Yazının sonunda okuyucu belki kendi kararını oluşturup, “İşte!…sevgili dinolarımızın gerçek ‘katili’ bu etmendir!” diyecek. Hemen şunu anımsatalım: bu karşılaştırmalı yazıda ele alınan savlar, dinoların katillerini belirlemenin ötesinde anlamlar taşır. Yerötesi etmeni yeğleyen sav, Darwin’in evrim kuramında kullandığı “sınırsız zaman” ilkesini ve dolaylı olarak evrim kuramını çürütmeyi , “başımıza yağan taşların” evrim sürecini hızlandırdığı savını güçlendirmeyi amaçlamaktadır.

            Canlı evrimini “hızlandırma” konusunda benzer bir çaba, ünlü İngiliz fizikçisi Lord Kelvin ve arkadaşlarından gelmiş ama başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Eğer “maymundan geldiğimiz savı” sizi rahatsız ediyorsa, bir dış “müdahaleciye” sarılın! Yok, “Evrim sürecini baskın olarak Yer’deki etmenler belirler” diyorsanız, siz diğer sava sarılacaksınız! Her ikisinin birlikteliği olamaz mı?…Yine siz karar vereceksiniz! Ancak unutmayalım: bilim hiçbir zaman “son gerçek” tanımaz! Richard Feynman’ın dediği gibi, “Bilimsel kesinlik yok, bilimsel ilerleme var”.

Yerötesi etmen

Yerbilim, dirimbilim, taşbilim, gökbilim ve fizik alanında yapılan çalışmalar Yer’deki bazı canlı türlerinin kitlesel yok oluşa uğradığına işaret ediyor. Diğer yandan Yer’de büyük çarpma kraterleriyle karşılaşıyoruz. Yapılan çalışmalar, her iki olayın da (kitlesel yok oluş ve çarpma kraterleri) dönemsel bir değişim sergilediğini gösteriyor. Daha ilginci, bu olayların dönemi aynı olduğu gibi evreleri de aynıdır! Eğer Güneş’in, büyük eksen uzunluğu 2.8 ışık yılı olan ve oldukça basık bir yörüngede dolanan bir kırmızı cüce yoldaşı olduğunu varsayarsak, bu dönemsel olayların aynı evreli oluşuna bir açıklama getirebiliriz.

            Yoldaş Yıldız Modeli. R.A. Muller başkanlığındaki Berkeley grubu, yukarıda sözünü ettiğimiz iki olay arasındaki sıkı ilişkiye açıklama getirebilmek amacıyla, Güneş’in 26 milyon yıllık döneme sahip bir yoldaşı olduğunu varsayıyor. Kepler yasaları yoldaş yıldızın eliptik yörüngesinin yarı-büyük eksenini (26. 000. 000) 2/3 km = 88 000 AB olarak saptar. 1 AB = 150 000 000 km (Yer – Güneş arası uzaklıktır). Bu değerin birimini değiştirip sonucu 2 ile çarparsak yörüngenin büyük eksenini 2.8 ışık yılı olarak buluruz. Işık yılı bir zaman ölçüsü değil, uzaklık ölçüsüdür; ışığın bir yılda kat ettiği yol anlamına gelir. Yoldaş yıldız enberideyken (Güneş’e en yakın konumdayken) Oort kuyruklu yıldız bulutunun en yoğun bölgelerini tedirgin eder ve Güneş dizgesinin iç bölgesine milyonlarca kuyruklu yıldız yağmasına neden olur. Ancak, Jüpiter ve Satürn’ün kuyruklu yıldızlara çekimsel tedirginlik uygulaması nedeniyle bu bölge, kuyruklu yıldızların “öldürücü” etkilerinden bağışık kalır. Tüm bu “body guard”ların koruyucu etkilerine karşın yine de 20 – 30 kuyruklu yıldızın Yer’e çarpması beklenir. Dinolar bu tür çarpmaların bir bölümünden kurtulmuş olabilir. Ancak, Cretaceous döneminde çarpan büyük bir kuyruklu yıldız bu dev sürüngenlerin neslinin tükenmesine neden olmuş olabilir (Çizelge 1). Çarpmanın sonucu olarak büyük niceliklerde toz atmosferin üst katmanlarına dek çıkacak ve orada aylarca asılı kalacaktır. Güneş ışığından yoksun kalma fotosentezin durmasına, bitkilerin geçici olarak ölmelerine neden olacaktır. Ot yiyen dinoların besinsiz kalmaları ve sıfırın altındaki sıcaklıklar bu neslin tükenmesi anlamına gelecektir.

Varsayılan yoldaş yıldız bugüne dek gözlenemedi. Bu, yıldızın 7 kadirden daha sönük olduğu anlamına gelir. Bu tür yıldızlar Yale parlak yıldızlar dizininde yer almaz. Eğer yoldaş anakol yıldızıysa, kütlesi Güneş kütlesinin (M) 0.3 denlisinden daha az, Oort kuyruklu yıldız bulutunu (Şekil 9) tedirgin edebilmesi için de 0.05 Güneş kütlesinden daha fazla olmalıdır. Güneş’e yeterince yaklaşıp kuyruklu yıldız bulutunu tedirgin edebilmesi için yörünge basıklığı 0.6 – 1.0 aralığında olmalıdır. Kütlesi, 0.05 M < M«< 0.3 M aralığındaysa, öngörülen yıldızın kırmızı cüce olması gerekir. Kırmızı cüceler gökadamızda bolca bulunan yıldız türüdür. Bugüne dek yapılmış olan yakın yıldız çalışmalarında yoldaş yıldızın gözlenememiş olmasının nedeni, özdevinimi ve dikine hızının hemen hemen sıfır olması olabilir. Berkeley grubu ıraksınımı (parallax) büyük olan kırmızı yıldızları bu amaçla araştırıyor. Ancak hangi yöne bakacaklarını bilemiyor olmaları büyük bir engel! Varsayımsal yoldaş yıldızın Güneş üzerine uyguladığı çekimsel tedirginlik, bize en yakın yıldız (4.3 ışık yılı) olan Proxima Centauri’nin çekimsel tedirginliğinden daha azdır.

oort

Şekil 9. Oort kuyruklu yıldızlar kuşağı ve buzlu kayalar ile kısa dönemli kuyruklu yıldızları barındıran Kuiper kuşağı.

cizelge

Çizelge 1. Jeolojik zaman ölçeği. Yaş ve süre milyon yıl olarak verilmiştir. Paleozoic çağ çizelgeye alınmamıştır.

            Bu tür bir yıldızın Güneş çevresindeki yörüngesinin molekül bulutları ve yakın komşuluğumuzdan geçen Samanyolu yıldızlarınca bozulması 10 9 yıl sürer. Bu denli yüksek yörünge kararlılığı Yer’deki kitlesel yok oluşlara açıklama getirebilir. Ancak, aynı rakam yoldaş yıldızın Yer’in oluşumundan bu yana aynı yörüngede bulunamayacağına da işaret eder! Berkeley grubu en olası senaryoyu şöyle kuruyor: Yoldaş yıldız bir zamanlar Güneş’e çekimsel olarak sıkı sıkıya bağlıydı. Yakın komşuluğumuzdan geçen yıldızların çekimsel etkisiyle bu bağ giderek zayıflamıştır. Çarpma kraterleri üzerine yapılan çalışmalar bu spekülasyonu doğrulayabilir. Çünkü krater çalışmaları kuyruklu yıldız “yağmurlarının” dönemi ve şiddetine ilişkin bilgiler verir. Örneğin, krater çalışmaları Ay üzerine yapılan en büyük kuyruklu yıldız bombardımanının 3.9 milyar yıl önce sona erdiğine işaret ediyor. Bu bombardıman, varsayımsal yoldaş yıldızın iç yörüngeden daha dış bir yörüngeye saçılması nedeniyle durmuş olabilir. Yer’deki ilk yaşam belirtileri üzerine yapılan izotop çalışmaları yaşamın bu bombardımanın hemen ertesinde başladığına işaret ediyor.

            Çarpma kraterlerinin dönemi.  Yer’e çarpan bir kuyruklu yıldızın kraterinin bulunma olasılığı % 10 – 25 dir. Bu, düşük bir olasılıktır. Çünkü birçok çarpma bölgesi (örneğin, okyanus yatakları) üzerine yapılan çalışmalar henüz tamamlanmamıştır. Ancak, Yerötesi etmen modeli her bir kuyrukluyıldız “yağmurunda” birden fazla çarpmanın olacağını öngördüğünden her bir “yağmura” ilişkin en az bir kraterin bulunma olasılığı oldukça yüksektir. Çarpma kraterlerinin yaşları üzerine yapılan çalışmalar, 28 milyon yıllık bir dönemin olduğu yönünde sonuç veriyor. Bu bulgu, kitlesel yok oluş dönemi ve evresiyle çakışmaktadır. Şekil 10, çapı 10 km den daha büyük olan çarpma kraterlerinin yaşını gösteriyor. Oklar, 28 milyon yıllık döneme işaret eder. Dönem üzerine yapılan yanılgılar  ± 1 milyon yıldır.

yokolus grafik

Şekil 10. Türlerin neslinin tükeniş oranını zaman göre gösteren çizge. Oklar 26 milyon yıllık döneme işaret eder.

            Öngörüler. Türlerin kitlesel yok oluşunu açıklamaya çalışan bu model Güneş’in bir yoldaşının olduğunu varsaymaktadır. Eğer bulunursa Berkeley grubu bu yıldıza “Nemesis” adının verilmesini öneriyor. Nemesis eski bir Yunan tanrıçasıdır; felaket ve öç almayı simgeler! İlginçtir ki, Yunanca’da felaket sözcüğü iki sözcüğün bir araya gelmesiyle türetilir: “Kötü yıldız”. Yıldızın sağduyulu bir başka isim babası da Texas Üniversitesi’nden Harlan Smith’dir. Smith, yoldaş yıldıza “Siva” denmesini öneriyor. Siva hem yokoluşu hem de varoluşu aynı anda simgeleyen bir Hint tanrısıdır. Gerçekten de kitlesel yok oluşlar evrim sürecinde ikili rol oynar: dirim küre sahnesinden bir canlı türü “çekilirken” bir başka tür ortaya çıkar.

            Modelin bir öngörüsü şudur: çalışmalar kuyruklu yıldız çarpma kraterlerinin kitlesel yok oluşla ilişkisini kurduğuna göre, krater yakınlarında iridyum katmanları oluşmuş olmalıdır. Gerçekten de Permian / Triassic döneminde oluşmuş olan bir krater yakınlarında iridyum tabakası bulunmuştur. İridyum Yer’de doğal olarak bulunmayan bir kimyasal elementtir. Bu elementin varlığı, ve ek olarak çarpma bölgesi sınırlarındaki maddelerin şok dalgalarınca etkilenmiş olduğunun belirlenmesiyle çarpma modeli güçlenecektir.

            Model, tüm değilse bile bazı kitlesel yok oluşlarda birden fazla çarpmanın gerçekleşmiş olmasını öngörüyor. Bu da araştırmacıları birden fazla iridyum katmanının varlığını araştırmaya itiyor. Bugüne dek yapılan çalışmalarda birden fazla iridyum katmanı bulundu. Diğer bir deyişle, çoklu katmanın olmadığına ilişkin kesin bir kanıt yok! Alvarez’in çalışma grubu şimdi yeni bir iridyum algacıyla çalışıyor. Bu algaç, Iridyum-192 radyoaktif elementinin bozunmasıyla açığa çıkan gamma ışınlarını 317 keV ve 468 keV erke düzeylerinde algılamaya çalışacak. Bu algaç yardımıyla adı geçen modelin öngörüleri sınanabilecektir.

            Yokoluş süresi. Kuyruklu yıldız yağmurunun süresi yoldaş yıldızın yörünge dış merkezliliğiyle orantılıdır. Yoldaşın Oort kuyruklu yıldız bulutuna uygulayacağı çekimsel tedirginliğin yeğinliği, yoldaş yıldızın buluta olan uzaklığının kübüyle ters orantılıdır (1/r 3). Eğer yoldaş yıldızın yörünge dış merkezliliğini 0.6 – 0.9 aralığında düşünürsek, kuyruklu yıldız yağmur süresi 100. 000 – 2. 000. 000 yıl olacaktır. Yağmurun kısa sürmesi için yörünge dış merkezliliğinin çok büyük ve kararsız olması gerekir. Yukarıdaki değerlerle hesaplayacak olursak, tipik bir kuyruklu yıldız yağmurunda Yer’e 1 milyon yıllık bir süre içinde, her bir çarpma arası 50 000 yıl olmak üzere 10 çarpma gerçekleşecektir.

            Kuyruklu yıldız yağmur modelinden çıkan ilginç bir sonuç şudur: yağmur sırasında tüm türlerin nesli aynı zamanda tükenmez. Bazı türler çarpmanın erken aşamalarında yok olur. Bazıları birçok çarpmadan yara almadan kurtulurken son ve en büyük çarpmaya yenik düşer. Bazı taşbilimciler türlerin kitlesel yok oluşunun ansızın değil, 1 milyon yıl veya daha uzun zaman dilimlerinde gerçekleştiğini savunur.

karikatur 

Evrim

Eğer kuyruklu yıldız yağmur modelinin “doğruluğu” gösterilebilirse, Yer’in dirim küresinde süregelen evrim süreçleri bugüne dek ileri sürülen savlardan oldukça ayrı bir karaktere bürünecektir. Darwin’in evrim kuramının varsayımı, evrimi belirleyen temel etmenin türler arasındaki rekabet olduğu yönündeydi. Önerilen model, böylesi bir evrim sürecinin ancak iki kuyruklu yıldız yağmuru arasında geçen, göreli olarak sakin, 26 milyon yıllık dönemde olabileceğini savlar. Evrim sürecinde, her 26 milyon yılda bir yeni bir aşama gelişir. Yer, tüm gezegeni etkileyen bir çarpma “felaketine” uğrar. Bu tür bir felaket olmasaydı memeliler dinozorlardan sonra tarih sahnesine çıkamazlardı. Kuyruklu yıldız yağmuruyla gelişen sürecin bizim bildiğimiz evrim sürecine olan etkisi nedir, bilemiyoruz; ancak, önemli bir etkide bulunma olasılığı vardır. Bu süreç, “baskın” türlerin neslini tüketirken “çekinik” türlerin gelişmesine yol açabilir.

            Evet, evrim sürecini dış etmene bağlayan görüş böyle savlar ileri sürüyor. Şimdi de hem dinoların yazgısını hem de evrim sürecini Yersel etmenlere bağlayan görüşü inceleyelim.

Yersel etmen

Yerötesi etmeni yeğleyen model ot yiyen dinoların besinsizlikten yok olduklarını savunduğuna göre, Yersel etmeni yeğleyen modelin o dönemin bitki örtüsü üzerine olan görüşlerini incelemede yarar var!

            Yersel etmen modeline göre, yaşamın Yer üzerinde yaptığı en önemli etkilerden biri, bitkilerin Yer iklimi üzerine yaptığı değişikliklerdir. Bitkiler Güneş erkesini kullanarak suyu topraktan yapraklarına pompalar. Yapraklarda depolanmış olan su daha sonra buhar olur. Bu süreç yağmur çevriminin sürekliliğini sağlar. Yağmuru oluşturan su damlacıkları Güneş’in sürekli etkisi altında kalır ve Güneş erkesini soğururlar. Buhar yoğunlaşıp yağmur olarak düşerken salınan erke Yer’in rüzgar dizgesini oluşturur. Nemli havayı okyanuslardan karalara ve dağlara taşıyan bu rüzgarlar daha fazla yağmur yağmasına ve daha fazla erke salınmasına neden olur. Bu süreç, Yer yüzeyini soğutur, bitki yaşamı ve tüm Yer konuşlu organizmaların kullandığı su niceliğini dev boyutlarda arttırır. Karalardan denizlere sızan besinler oradaki yaşamın da artmasına neden olur. En yoğun biçimiyle uçlaklarda (kutuplarda) gözlenen soğuma daha fazla rüzgar ve yağmur uyartarak erke akısındaki artışa katkıda bulunur.

            Örneğin, 20 milyon yıl önce ilk kez geliştiklerinde otlar kıtaların iç bölgesinde o zaman çöl olan bölgeleri kaplamıştı. Bu otlar, suyu toprakta tuzaklayarak ve onu havaya taşıyarak sıcak olan kıta içi bölgelerin soğumasına neden oldular. Böylece hızlı soğuma eğilimi başladı. İlk kez Antarktika’da buz bölgesi oluştu. Yer’in ilk buzulu 200 milyon yılda oluştu. Soğuma daha nemli hava üretti: bitki örtüsü arttı, buzul çağında doruk noktasına ulaştı ve soğuma son 200 milyon yıl boyunca, buzul çağları arası dönemde sürdü. Bugün, tropik bölgelerdeki yağmur ormanlarının kesilmesi sonucunda bu etkinin belki de tersine tanık oluyoruz. Yağmur ormanları dünyanın diğer bölgelerine kıyasla iki veya üç kez daha fazla yağmuru çevrime sokuyor ve rüzgar oluşumu için gerekli erkeyi üretiyor. Çevrimi ortadan kaldırdığımız zaman soğuma etkisini hemen durdurmuş oluyoruz. Atmosferdeki erke akısı ve tüm Dünya’daki rüzgarlar azalıyor. Bunlarla birlikte, nemli havanın deviniminden kaynaklanan ve kıtaların iç bölgelerine dek sızabilen yağmurlar da azalıyor. İnsanların tarıma yönelik orman “katliamları” büyük bir olasılıkla tüm Dünya’da ısınmaya neden oluyor. Bu etki, sera etkisine neden olan karbondioksit gibi gazların etkisinden daha fazladır. Bu yüzyılın başlıca ısınma eğilimi gösteren dönemi, 1920 – 1940 ve 1980 li yıllardır. Bu dönemlerin hiçbiri sanayi gelişiminin hızla ilerlediği dönemleri içermiyor. Ancak her iki dönemde de dev boyutlarda orman “katliamları” ve 1930 lu yıllarda tarım alanlarının “katliamı” olmuştur.

            Dirimsel süreçler jeolojik süreçler yardımıyla da yüksek erke akısına katkıda bulunmuş olabilir. Örneğin yüz milyon yıl önce, kökleri daha derinlere inebilen ve daha yaygın olan çiçekli bitkiler dinozorların nesli tükendikten 35 milyon yıl sonra kıta coğrafyasında gözlenen büyük değişikliklere katkıda bulunmuştur. Dinozorların çağı olan Mesozoic dönemin tamamında dinozorlar kıtaların iç bölgelerindeki alçak denizlerin çevresinde bulunan bataklık yörelerde yaşıyorlardı. Kıyı şeridinin dalga devinimleriyle aşınmaya uğraması ve bitki yakalayan sedimentler yoluyla oluşan deltalar arasındaki dengenin çok az da olsa bozulması, bu denizlerin hızla ortadan kalkmasına neden olacaktı ki bu durum gerçekten de 65 milyon yıl önce gerçekleşti. Denge, kıyı bitkilerinde daha etkin köklerin gelişmesi ve sedimantasyonun artmasıyla bozulmuş olabilir. Kıta iç bölgelerinin çoğunu kaplayan alçak denizlerin ortadan kalkması daha değişken bir iklim yaratmıştır. Kıtaların iç bölgeleri kışın daha soğuk ve yazın daha sıcak olmaya başladı. Bu sıcaklık farklılığı rüzgar ve yağmurları arttırdı ve yaşam için kullanımda olan erkenin artmasına katkıda bulundu.

            Evrim çevrenin değişmesine neden olurken çevre değişikliği de yanıt olarak evrimi “hızlandırıyordu”. Daha sert kıta iklimleri, memeliler gibi çabuk değişen iklim koşullarına uyabilecek organizmalara gereksinim duyuyordu. Bu organizmalar hemen hemen iki yüz milyon yıllık dinozor üstünlüğünü sona erdiriyor, sevgili dinoların neslinin tükenmesine neden olan tek etmen olmasa da bu tükenişe büyük katkıda bulunuyorlardı.

            İşte Yersel etmeni yeğleyen modelin savı da böyle! Yersel etmen savunucularının Yerötesi etmenin savunucularına yönelttiği soru: “Son yıllarda dinozor neslinin tükenişi, Yer – kuyruklu yıldız çarpışması gibi tamamen gelişigüzel ve bir dış etmene bağlanıyor. Bu görüşün savunucularının şu soruyu yanıtlaması gerekiyor: kuyruklu yıldız modeli kıta içi denizlerin kurumasını nasıl açıklıyor? Bu denizlerin kuruması Mesozoic çağın sonu ve dinozor neslinin tükenmesiyle eşzamanlıdır”.

Orman ve tarım alanları katliamlarıyla, kloroflorokarbonlarla, nükleer sızıntılarla kendi neslimizi tüketmeden önce bu sorunun yanıtını bulacağımızı umuyorum!

Prof. Dr. Rennan Pekünlü

Kaynaklar.

Lerner, E., The Big Bang Never Happened, Times Books, Random House, Inc., NY, 1991.

Muller, R.A., Evidence for a solar companion star, The Search for Extraterrestrial Life: Recent Developments, ed. M.D. Papagiannis, IAU Symposium No: 112.

 

Yıldız Ölümleri

1-Küçük kütleli yıldızlar

yildiz evreleriÇift kabuk evresinde ( bkz. Yıldızların yaşamı) helyum ve hidrojen yakan kabuklarda içe doğru büzülme ve dışa doğru şişme (ısısal salınım) olur; bunun sonucu olarak yıldızın dıkatmanı atılır, bu gezegenimsi bulutsudur; merkezindeki yıldız kalıntısı bir beyaz cücedir, Halka Bulutsusu (M57)  gibi. Beyaz cüceler, kütlesi 1.4 güneş kütlesinden küçük yaklaşık % 1 güneş yarıçapı büyüklüğünde, çok yoğun  ( ~109 kg/m3 ) ve sıcak yıldızlardır. Bir beyaz cücenin yüksek kütle çekimini olağan gaz basıncı değil, yoğun maddenin (kuantum fiziği terminolojisi ile)  yoz (dejenere) elektron gazı basıncı dengede tutar. Bir beyaz cüce 1.4 Güneş kütlesinden büyük olamaz çünkü elektron basıncı kütle çekimini dengede tutamaz (Chandresekhar sınırı).

chandrasekhar

1935 de beyaz cücelerin yapısını hesaplayan Hintli astrofizikçi 1983’de Nobel Fizik ödülü kazandı.

halka bul

Halka Bulutsusu (M57)

bulutsu ornek

2- Büyük kütleli yıldızlar

Özekte bir yakıt bitince özek çöker, madde sıkışır, sıcaklık yükselir;  bir sonraki yakıt, yani önceki evrede üretilen yakıt ateşlenir.

sogan

Füzyon (birleşme) tepkimeleri demirde durur. Fe den daha ağır elementleri oluşturacak çekirdek tepkimeleri meydana gelmez çünkü böyle tepkimeler dışarıdan enerji ister. Kütleli bir yıldızın enerji üretemeyen özeği kendi kütle çekimi altında anında hızla çöker ve çekimsel potansiyel enerji salar, bu bir süpernovadır.

tepkime grafik

SN1987A

SN 1987 A

Güney yarım küreden görülebilen Büyük Magellan Bulutunda 1987 yılında patlayan yıldızın patlamadan önceki ve sonraki durumu. Yıldızın patlamadan önceki yapısının yukarıdaki gibi “soğan yapısı”nda olduğuna inanılmaktadır.

Süpernova patlamasından arta kalan merkezdeki yıldızın geleceği onun kütlesine bağlıdır.
Özek kütlesi 3 güneş kütlesinden küçükse nötron yıldızı olur: çok kuvvetli kütle çekimi altında çöken özekte elektronlar atomik çekirdeklerin içine doğru itilir, protonlar nötrona dönüşür. Nötronlar tamamen yozlaştığında, iç basınç çökmeyi durdurur, sonuç nötron yıldızıdır.

Nötron yıldızının saldığı ışınımı karşılayacak artık yeni enerji kaynağı yoktur, yavaş yavaş soğuyarak ölür.

Daha eski, çok iyi bilinen bir örnek Yengeç Bulutsusu: 1054 yılında Çinlilerin kaydettiği  “yeni yıldız“ın süpernova kalıntısı, ortasında bir atarca- nötron yıldızı-var.

yengec

Yengeç bulutsusu. (Hubble Uzay teleskopu 2005.)

Süpernova olarak patlayan yıldızlar bildiğimiz her şey için gereken ham maddeyi üretip dağıtan fabrikalardır.

Gezegenler ve uydularında, her türlü canlı yaşamda (insanlar, bitkiler vb) olan neredeyse tüm atomlar süpernova haline gelen yıldızların  özeklerindeki çekirdek birleşme (füzyon) tepkimeleri tarafından üretilir. Vücudumuzdaki karbon, kemiklerimizdeki kalsiyum, nefesimizdeki oksijen, kanımızdaki demir yıldızların özeklerinde üretmişlerdir.  Fakat bildiğimiz yıldızlar demirden daha ağır elementleri oluşturacak sıcaklığa ulaşamazlar. Altın, gümüş, kurşun ve cıva gibi ağır elementler ancak birkaç saniyelik çökmenin sonunda olan süpernova içindeki özel basınç ve sıcaklık koşullarında meydana gelebilir. Süpernova patlamasının –yay gibi- geri zıplaması bu elementleri uzaya fırlatır.

tipIa

karsilastirma

Karadelikler

Yıldızın özek kütlesi 3 Güneş kütlesinden büyük ise, nötron gazı yıldızın kütle çekimini dengeleyemez ve çökmeye devam eder. Bunun sonucu bir karadeliktir.

Karadeliğin iç yapısı bilinmiyor.

Bütün gökadaların merkezlerinde karadelik olduğu düşünülüyor.

M81

Sarmal gökada M81 merkezinde karadeliğin Chandra görüntüsü Credit: X-ray: NASA/CXC/Wisconsin/D.Pooley & CfA/A.Zezas

karadelik

V404 Cygni modeli: birbiri etrafında dolanan karadelik ve bileşeni

 

Sonuçlar

gunesin evrimi

evrim
Kırmızı Süperdevi tanıyor olabilirsiniz!

Zeki Aslan

Yıldızların Yaşamı

Yıldızlar da doğar, yaşar ve ölür. Yıldızlar Orion Bulutu gibi molekül bulutlarında doğar. Bunun nasıl olduğunu Yıldızlar Nasıl Oluşur? başlıklı yazımda anlatmıştım. Bu yazıda yıldızların nasıl yaşadığını, enerjilerini nasıl karşıladıklarını anlatmaya çalışacağım.

tayf sinifiyildiz turuBir yıldız ömrüne anakolda başlar. Aşağıdaki şekil, eksenleri ışınım gücü ve yüzey sıcaklığı olan grafikte (H-R diyagramında)  anakolu temsil etmektedir. Anakoldan ve  bitişiğindeki şekilden görüleceği gibi anakolda sağ aşağıdan sol yukarıya doğru  yıldızın kütlesi, ışınım gücü, yüzey sıcaklığı ve yarıçapı artar.

Anakol yıldızlarında ışınım gücü, yüzey sıcaklığı ve yarıçap arasında şu bağıntı vardır: L = 4pR2sTe (Stefan-Boltzmann yasası, bir sabittir). 

Anakol boyunca yıldızların iç yapıları da değişir. Örneğin aşağıdaki iki şekil şematik olarak, 1 ve 9 güneş kütlesinde iki yıldızın yapılarını temsil etmektedir. Her şeklin altında birinci satır merkezden uzaklığı (R, km),  ikinci satır ilgili yarıçaptaki sıcaklığı (T, Kelvin), üçüncü satır yoğunluğu (ρ, gr/cm3) göstermektedir. Birinci satır altında parantez içindeki sayı (güneş kütlesi cinsinden) ilgi yarıçap içindeki toplam kütledir. Buna göre, Güneş’in merkezinde (R =0) sıcaklık 15.5 milyon Kelvin, merkezden 180000 km uzaklıkta 7.5 milyon Kelvin, yüzeyinde (696000 km) 5800 Kelvindir.

yildiz-yapisi

Hidrojen Yanması

Yıldızların atmosfer kimyasal yapıları yaklaşık aynıdır: Yaklaşık her 100 atomun 90’ı hidrojen, 9’u helyum, 1 ‘i diğer daha ağır elementlerdir. Helyumdan daha ağır elementlerin toplam kütlesi, yıldız kütlesinin % 3 ünden fazla değildir.

Yıldızlarda hidrojeni helyuma çeviren iki tepkime dizisi vardır:

proton- proton  (P-P) zinciri ve karbon-azot-oksijen (CNO) çevrimi.

Proton-proton birleşmesi ancak kinetik enerjileri protonların elektrostatik itme kuvvetini yani Coulomb  engelini yenecek kadar yüksek ise mümkündür; bu  da yüksek sıcaklık demektir.  Hidrojen yanması bu nedenle yalnız yıldızın sıcak özeğinde olur. Yıldızın özeği toplam kütlenin yaklaşık % 10 kadarını içerir.

yildiz-yapisi2

P-P  zinciri

P-P zinciri tepkimeleri 4 milyon Kelvin yöresinde başlar, güneş kütlesinde ya da az kütleli yıldızlarda baskın enerji kaynağıdır. Güneş’in özek sıcaklığı 15.5 milyon K yöresindedir ve P-P zinciri baskındır.

http://astronomy.science.ankara.edu.tr/old/astro/turkce_ast/ders/genel_ders/win_ders18.html

pp zincirip – p zincirinin adımları şöyledir:

  1. iki proton birleşip atom kütlesi 2 olan hidrojen (döteryum), bir pozitron ve bir nütrino  oluşturur.
  2. Döteryum bir protonla çarpışır ve helyum-3 izotopu oluşur ve bir gama ışını açığa çıkar.
  3. Adım 1 ve adım 2 ile oluşan iki iki farklı helyum-3 izotopu birleşince helyum – 4 çekirdeği ve iki proton oluşur.

 

CNO çevrimi

CNO

CNO çevrimi yaklaşık 15 milyon K sıcaklıklarında başlar; kütlesi 1.3 güneş kütlesinden büyük yıldızlarda baskın enerji kaynağıdır; sıcaklık yükseldikçe CNO enerji üretimi çok daha hızlı artar, 17 milyon Kelvin sıcaklığında baskın enerji kaynağı olur.

Dikkat edilirse CNO çevriminde karbon, azot ve oksijen birer katalizördür.

Hidrojen yanması ile üretilen enerji

Hidrojen yanması süreçlerinde sonuç olarak dört proton bir Helyum-4 çekirdeğine dönüşür. 4 protonun toplam kütlesi 1 helyumun kütlesinden fazladır, aradaki kütle açığı enerjiye dönüşür:

 denk

4 H1 kütlesi = 6.693 x10-27  kg

1 He4 kütlesi = 6.645 x10-27 kg

Aradaki kütle açığı (farkı) = 0.048 x10-27 kg ;

her He çekirdeği başına üretilen enerji

E = mc2 =  0.048×10-27 kg x (3×108 m/sn)2

               = 4.3 x 10-12 Joule

Güneş’in gözlenen ışınım gücü, yani saniye başına saldığı enerji

                  =  3.90 x 1026  Js-1 .

Bu kadar enerji üretmek için her saniye

(3.90 x 1026) / ( 4.3 x 10-12) =  9 x 1037 adet helyum atomu üretilmelidir.  Bu demektir ki her saniye 600 milyon ton hidrojen 596 milyon ton helyuma  dönüşüyor.

Yıldızların Anakol  Ömrü

Örnek olarak Güneş’i alalım:

Enerji kapasitesi

Etoplam = (üretilen her He çekirdeği için hidrojen başına düşen kütle açığı ) x  (özekteki H kütlesi) x c2

           = 0.0071x (0.1 x 2.0 x 1030) x (9 x 1016)  = 1.28 x 1044 J

Güneş’in gözlenen ışınım gücü, =  3.90 x 1026  Js-1 .

 Bugünkü ışınım gücünün anakol ömrü boyunca aynı olduğunu varsayarsak

Güneş’in anakol ömrü    t ~  1.28 x 1044 J/ (3.90 x 1026  Js-1 )

                                                 ~  1010 yıl.

Güneş sisteminin bugünkü yaşı ~ 5×109 yıldır, yani ömrünün yaklaşık yarısındadır!

Özekte üretilen enerjinin yüzeye taşınma biçimi yıldızın kütlesine bağlıdır.

isima

Konvektif: ışınımı (enerjiyi)  madde-gaz hareketiyle taşıyor.  Işımasal: ışınımı fotonlarla taşıyor

Anakol yıldızlarında Kütle – Parlaklık bağıntısı  L ~ M3.5  ile verilir. Yıldızın enerji bütçesi onun kütlesi olduğuna göre, ömrü yaklaşık M/L ~  1/M2.5  ile orantılı olacaktır. 10 güneş kütleli bir yıldız güneşten yaklaşık 300 katı daha hızlı yaşayacaktır: “hızlı yaşa, erken öl”!  Kütlesi 0.7 güneş kütlesinden daha küçük olanların anakol yaşam süresi evrenin yaşından (13.8 milyar yıl) fazla!.

omur-grafik

http://www.mhhe.com/physsci/astronomy/fix/student/chapter19/19f09.html

Anakol sonrası yaşam

Yıldızın özeğinde hidrojen tükenince, yani Anakol ömrü tamamlanınca,  özek (merkez) soğur,  dışa doğru etkiyen gaz basıncı olmayınca merkez çöker ve dış kısmı genişler, yıldız H-R diyagramında anakoldan sağ üst tarafa doğru ayrılır ve kırmızı dev ya da üstdev olur. Özekteki çökme merkez basıncının ve sonunda sıcaklığın yükselmesine neden olur.  Sıcaklık 100 milyon dereceyi aşınca özekte helyum yanması (yani helyumu karbona dönüştüren çekirdek tepkimeleri) başlar. Helyum çekirdeğine alfa parçacığı dendiği için bu tepkimeye üç alfa tepkimesi de denir.

uc alfaGüneş kütlesinde bir yıldızın H-R diyagramındaki evrimi,  evrim sırasında hangi yakıtları yakarak yaşamını sürdürdüğü aşağıdaki şeklin sağ yanda görülmektedir. Anakolda iken kütlesi yaklaşık 0,5 güneş kütlesinden küçük olan yıldızlar hiçbir zaman helyum yakamayacaklardır çünkü özekleri yeterli sıcaklığa ulaşamaz.

yasam grafikKütlesi daha büyük fakat yaklaşık 8 güneş kütlesinden küçük olan yıldızlar benzer evrim, yani enerji üretim aşamalarından geçer.

Güneş 4,5 milyar yıldır anakoldadır ve bu anakol ömrünün yaklaşık yarısıdır.  Geleceği bir beyaz cüce olmaktır!

gunes son

Grafik ölçekli değildir.

evrim tablosu

http://csep10.phys.utk.edu/astr162/lect/mainseq/mainseq.html

Çizelgeden görüleceği gibi, bir yıldız yaşamının çoğunu, belki de  % 90’ını anakol evresinde geçirir.

Dev kolundaki bir yıldız ise yaşamının sonuna yaklaşmakta olan bir yıldızdır (bkz Yıldızların Ölümü)

 

Veil ( Tül – Peçe ) Bulutsusu – Doğu ( NGC 6992 )

integration_DBE_BN_CC_SCNR_HT_HDRMT_LHE_CT_HT_veil_doğu_ps_a

Peçe Bulutsusu (ayrıca Cygnus Loop veya Network Nebula olarak da bilinir), Kuğu takımyıldızı yönünde bulunan geniş ve nisbi olarak zayıf olan bir süpernova kalıntısı.

Devamını oku